Nasıl Farkındalıkla İletişim kurarız?
İletişim sürecini; meşhur Şiddetsiz İletişim kitabının yazarı, Amerikalı Psikolog Marshall Rosenberg’in yaklaşımı ile ele almak oldukça faydalı ve açıklayıcı olacaktır.
Marshall iletişimi basitçe dört bileşeni ve iki yönüyle ele almıştır. Gözlem, duygu, ihtiyaç ve istek iletişimin dört bileşenidir. İletişimin birinci yönü, kendimizi bu dört öğeyi içerecek şekilde ifade etmek, ikinci yönü ise karşımızdakini bu dört öğeyi içerecek şekilde empati yoluyla dinlemek olduğunu belirtir.
Herhangi bir olay ya da durum karşısında, kendimizi ve karşımızdakini, öncelikle yargılamadan, değerlendirme ya da eleştiride bulunmadan sadece gözlem yapmak, direnci azaltacak ve empatiyi arttıracaktır.
Kendi duygularımızın, hissettiklerimizin farkında olmak olan ikinci bileşen, birbirimizle daha kolay bağlantı kurmamızı sağlar. Duygularımızı net ve somut bir şekilde ifade etmek ya da bunun bilincinde olmak, çatışmaları çözmeye ya da yön vermeye yardımcı olur.
Duygular ile düşünceleri çoğu zaman birbirine karıştırırız. Düşüncelerde ekleme ve yorumlar vardır, duygular ise daha saf ve gerçek olandır. Durum ya da olaylar karşısındaki kendi duygularımızı, karşımızdakinin duygularını anlamaya ve fark etmeye başladığımızda ise o duygunun açığa çıkmasına neden olan, ihtiyacı algılamaya başlarız. Bunu yapmayı sürdürdükçe bir süre sonra kendimizi ve karşımızdakini suçlamayı bırakır, kendi ihtiyaçlarımızın ve karşımızdakinin olumsuz davranışlarının ardında saklı olan duygu ve ihtiyacı sezinlemeye enerji harcamaya başlarız.
Dolayısıyla yargı ve eleştirinin yerini, anlayış, şefkat, empati alır ve sağlıklı iletişim başlar. Çatışmalar ve ilişkiler kişisel çatışmalara dönüşmeden en faydalı şekilde yürütülmeye başlanır. Kişiler kendilerini daha güvende hisseder, içsel motivasyon artar ve ekip arasında bağ oluşur.
Duygularının ardında yatan kişisel ihtiyaçlarının farkında olan bireyler bu ihtiyaçlarını gidermek için talepten uzak, somut istek/ricalarını dile getirirler. Tüm ekip üyelerinin bu bilince sahip olması proje başarısının yanında, güven ve keyifli bir iş ortamı yaratacak ve kişilerin en yüksek potansiyellerinin açığa çıkması ve bu sayede verimin artması, daha mümkün olacaktır.
Anlaşmazlıklar, kişilerin algısının birbirinden farklı olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Olaylar ya da durumlar karşısında kişiler farklı algılar çerçevesinden bakabilir, buna bakış açısı da diyebiliriz.
Doğan Cüceloğlu algımızı yöneten şeyin, algımızın ardındaki zemin olduğunu söyler. Bu zemini yetiştiğimiz aile, çevre ya da toplum oluşturur. İsterseniz zemine, bilinçaltı olarak ele alın, fark etmez. Algı dünyası farklı olan kişilerin anlaşması çok zordur. Eğer ki karşımızdakinin algısının bizimkinden farklı olabileceğini bilmiyor isek tabi. Farkında olan kişi için ise, bahsettiğimiz iletişimin dört bileşenini hayata geçirmek daha anlamlı ve kolay olacaktır.
İletişimin temel öğesi kendimizin farkında olmaktır. Kendi duygularımızla tanıştığımızda, onları tanımlamayı öğrendiğimizde, onları yönetmeyi de öğrenmeye başlarız. Kendi duygularının tanıyan kişi, karşısındakinin duygularını da görmeye başlar. Çünkü aslında hepimizin duygularının ardında yatan temel ihtiyaçlar aynıdır. Güven, saygı-sevgi, yeterli hissetmek, değerli olmak, kabul edilmek, umursanmak olarak ele alınabilir. Bu farkındalığa ulaşan kişi, iş hayatındaki ve sosyal hayatındaki ilişkileri kuvvetlendirir ve farkındalıklı iletişim ile yaşam kalitesini arttırmaya başlar.